14 Aralık 2020

Bugünlerde

20 Mart 2013 Çarşamba

Boş boş gezdiğim ve hangi parayla aldığımı şimdi hatırlayamadığım yeni makinemle fotoğrafçılığımı geliştirmeye çalıştığım dönemde tesadüfen yaşlı bir amcayla Kordon’daki banklardan birinde sohbet etmiştim. İzmir’de sayıları yüz binleri bulan Balkan göçmenlerinden biriydi. “Biz” diyordu, “gelmeseydik bu memlekette hiçbir şey olmazdı. Türkiye’de ne varsa bizim sayemizdedir..” Biraz kibirli ve abartılı bulmuştum sözlerini. Oysa zaman geçecek ve tarihsel/politik kibir neymiş, görecektik. Şimdi o amcaya hak veriyorum.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, önceleri reddettiği Yeni Osmanlıcılık yakıştırmasına şimdi bulduğu ve akıllıca olduğunu düşündüğü bir dayanak ile yanıt veriyor. Diyor ki “Avrupa'da sınırları kaldıranlara biz yeni Roma demiyoruz da biz bunu dedikçe bize Osmanlıcı diyorlar. Bunu Balkanlardaki ve Ortadoğu'daki bazı gruplarla bizi karşı karşıya getirmek ve kışkırtmak için yapıyorlar. Osmanlı, Selçuklu, Artuklu ve Selahaddin Eyyübi ile gurur duyarız..” (Habervaktim.Com, entry: 15 Mart 2013 Cuma 14:16)

Osmanlı’nın ne olduğunu kim biliyor? Tarih adına bilgi ve söylemimiz gurur, şişinme ve üç kıtaya yayılmaktan öteye ne zaman gidebildi? Davutoğlu zaman içinde akademisyen kimliğinden sıyrılıp politikacı -AKP politikacısı- olma evresini tamamlamış durumda. Elbette birleşik Avrupa’ya kimse Yeni Roma demiyor, çünkü yok öyle bir şey. Yeni Roma’yı arıyorsanız, Atlantik’in ötesine bakmanız gerekir. İdari yapısından emperyal tavrına ve hatta Washington DC’nin kentsel mimarisine kadar Roma İmparatorluğu’nun günümüzdeki üst versiyonu, Amerika Birleşik Devletleri’dir. Tek fark, Sezar’ın demokratik seçimle ve dört yıllığına işbaşına geliyor olmasıdır.

Türk dış politikası, artık Yeni Osmanlıcılık tarifini reddetmiyor. Ancak bir Yeni Osmanlıcılık olacaksa bu, Davutoğlu’nun yaptığı gibi mi olur? Osmanlı’nın sınırları Macaristan’ı, Romanya’yı, Sırbistan’ı, Hırvatistan’ı, Yunanistan’ı ve Bulgaristan’ı da kapsamıyor muydu? Davutoğlu “Ortak tarihdaşlık paydası öyle bir çınar oluşturacak ki hepimiz o çınarın gölgesinde olacağız. O ulu çınar altında buluşacağız” derken bu ülkeleri o çınarın gölgesinin dışında bırakıyor.

Ve üstelik Osmanlı’yı Osmanlı yapan, onu hem yükselten ve hem de çökerten bütün kadroların bu ülkelerden çıktığı gerçeği önümüzde durmakta. Sokullu Mehmet Paşa’nın, Mimar Sinan’ın, Pargalı Makbul/Maktul İbrahim Paşa’nın ve daha pek çok idareci ve sanatçının Balkan kökenli oldukları, padişah annelerinin tamamına yakınının Slav ırkına mensup oldukları gerçeği de öyle. Ülkeyi yükselten bu isimlerle beraber batmasını sağlayan Talat ve Enver Paşalar, İttihat ve Terakki kadroları da hep Balkanlardan gelmedi mi? Osmanlı’nın yıkıntıları üzerinde laik bir ulus devlet inşa eden Mustafa Kemal Atatürk ve pek çok arkadaşı da Balkan kökenli değil mi?

Davutoğlu, Osmanlı’nın en önemli merkezlerinden Kudüs’ü ve imparatorluk tebaasının en önemli etnik/dinsel gruplarından Yahudileri birleştiren İsrail Devleti ile neden aynı dostane ilişkileri geliştirmek konusunda bir kaygı taşımıyor? Yahudiler ve İsrail toprakları Osmanlı değil miydi? Onlarla “tarihdaşlığımız” yok mu?

Osmanlı, bir “Balkan İmparatoluğu”dur, Balkanları kaybettiği anda çökmüştür diyor Ortaylı. Çünkü Balkanlarla beraber entelektüel insan kaynağını ve batı yönlü jeostratejik avantajını yitirmiştir. Bugün Balkan ülkeleri yol haritalarını çizmiş durumda. 90’larda yaşanan kirli savaşın hesaplaşması yapıldı. Davutoğlu’nun “bizim oğlan” muamelesi yaptığı Bosna-Hersek dâhil olmak üzere tüm Balkan ülkeleri, nihai hedeflerini Avrupa Birliği’ne tam üye olmak olarak belirledi. Hatta Hırvatistan, bu yolda milli kahraman gözüyle bakılan General Ante Gotovina’yı hiç tereddüt etmeden uluslararası mahkemeye teslim etti.

Kordon’daki bankta denizi seyrederek fotoğraf makineli tıfıl delikanlıyla sohbet eden yaşlı amcayla beraber Balkan muhacirlerinin gelmesi, ticarette ve entelektüel hayatta yeni ve modern Türkiye’nin kalkınmasına büyük katkılar sağladı. Onların var olduğu İzmir gibi merkezler, reaksiyoner hareketlerin hiçbir zaman taban bulamadığı alanlar olmuştur.

Yeni Osmanlıcı dış politikasını dinsel bir tabana oturtan Türkiye’nin Balkanlara burun kıvırmasının nedeni belki de budur?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Ajanda Notları

Almanya’da somutlaşan nefret söylemi  ve AfD  Partisi Almanya'da 23 Şubat günü genel seçim var. Sosyal demokrat Olaf Scholz hükümet işin...