Yunanistan’ın korkusu: Türkiye, Suriye üzerinden Kıbrıs’ı kuşatacak
Ortadoğu’da kartlar bin yıldır yeniden dağıtılıp duruyor. Şimdi yeni bir oyuncu geldi masaya ve tüm bahisler yine iptal. Kartlar, yeniden dağıtılıyor. Ama bu kez yancılar biraz tedirgin. Çünkü yeniden dağıtılan kartlarla yeniden başlayacak oyunun sonunda masanın hesabı bazı yancılara da kalabilir, Yunanistan gibi. Yunanistan’ın endişelerine bakacağız bugün, çünkü bu endişeler tabi ki Türkiye kaynaklı endişeler.
Geçtiğimiz hafta Kathimerini gazetesi, Suriye'deki gelişmelerin Atina'da büyük endişe yarattığını yazdı. Söz konusu kaygılar, Türkiye'nin Ortadoğu'da artıyor gibi görünen nüfuzu ve Donald Trump ile nasıl değişeceği henüz pek belli olmayan Amerikan dış politikasına ilişkin beklentilerden kaynaklanıyor. Vassilis Nedos imzasıyla yayımlanan “Suriye Atina'nın güvenlik endişelerini körüklüyor” başlıklı analizde, şekillenmekte olan yeni jeopolitiğin Atina açısından yeni bir stratejik değerlendirmeyi zorunlu hale getirdiği belirtildi. Bu arada Kathimerini gazetesinin Amerikan patronajında olduğunu ve New York Times grubunda yer aldığını, ayrıca Yunan merkez sağı, yani Başbakan Mitsotakis’in başkanlığındaki Nia Dimokrathia Partisi çizgisinde yayın yaptığını hatırlatalım. Gazete şöyle yazdı:
“Avrupa, değişen jeopolitik güçlerle cebelleşirken Türkiye'nin Ortadoğu'da artan nüfuzu karşısında Yunanistan'ın giderek daha uyanık olması gerekiyor. Türkiye'nin Suriye'deki konumu ve Donald Trump ile birlikte değişen ABD dış politikası, Avrupa'nın güvenliği ile ilgili tartışmaları yoğunlaştırdı.”
Analiz makalede ayrıca "Yunan yetkililer, Türkiye'nin istihbarat kurumları, silahlı kuvvetler ve yabancı oyuncular arasında koordinasyon gerektiren karmaşık askeri operasyonlar icra etme kabiliyetinden huzursuzluk duyuyor. Bu, bölgesel güç dinamiklerinde çok büyük bir değişime işaret ediyor” denildi.
Bunları biliyoruz zaten. Peki Yunanistan’ı asıl kaygılandıran ne ola ki?
Kathimerini bunun yanıtını veriyor: Türkiye ile Suriye arasında bir münhasır ekonomik bölge anlaşması imzalanması olasılığı. Yani Mavi Vatan’ın genişlemesi.
Neydi Türkiye’nin Mavi Vatan doktrini, bir hatırlayalım. Çünkü pek çoğumuzun duyduğu, ama teknik boyutu yüzünden tam da anlamadığı bir kavram bu.
Mavi Vatan, kabaca Türkiye’nin denizlerdeki kıta sahanlığının büyümesini sağlamayı amaçlayan bir yaklaşım. AKP hükümeti tarafından benimsenen doktrinin teorik boyutunu emekli tümamiral Cem Gürdeniz ve müstafi tümamiral ve akademisyen Cihat Yaycı oluşturdu. Gürdeniz ve Yaycı, Türkiye’nin çevresindeki 462 bin kilometrekarelik denizin uluslararası hukuk çerçevesinde Ankara’nın yetki alanında olması gerektiğini savunuyor. Türkiye ile Libya arasında 2019'da imzalanan deniz yetki alanlarının belirlenmesi anlaşması, Mavi Vatan doktrininin ilk somut adımı olarak görülüyor. Bu anlaşma ile Türkiye ve Libya, deniz üzerinden komşu ülkeler haline geldi. Yani kısaca Türkiye ve Libya dediler ki, uluslararası suları oluşturan Akdeniz’deki alanlar için, buralar artık bizim; şuraya kadar Türk karasuları, şuraya kadar Libya karasuları. Böylece Batı Akdeniz’den Doğu Akdeniz’e seyahat ederken geçilebilecek bir uluslararası denizin varlığı ortadan kalkmış oldu. Gerek Türkiye ve gerekse Libya, Akdeniz’deki bu geniş alanda artık istedikleri gibi doğal gaz araması yapabileceklerini ilan etmiş durumdalar. Mavi Vatan kavramı Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredatına da girdi ve okullarda, öğrencilere anlatılmaya da başlandı. Türkiye’nin hak iddia ettiği alanlar için bir tanımlama yapılmış değil. Yunanistan ise Türkiye’yi neo-Osmanlı’cı bir yayılmacılıkla suçluyor ve tezlerini Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne dayandırıyor. Ne var ki Türkiye, bu sözleşmenin imzacılarından biri değil.
Haritaya bakıldığında Türkiye’nin iddia ettiği vaziyetin en önemli kaybedeninin Yunanistan olduğu açık bir şekilde görülüyor. Yunanistan, Türkiye ve Libya’nın kendi aralarında 2019’da imzaladığı deniz yetki alanlarının belirlenmesi anlaşmasını tanımıyor ve uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtiyor. Bu konuda Avrupa Birliği’ni de arkasına almış durumda. Ayrıca Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail ile ortak bir anlaşma imzalayarak Doğu Akdeniz’de Mavi Vatan Doktrinine karşı bir cephe de oluşturmuş oldu. Kathimerini’de yayınlanan habere dönecek olursak; işte şimdi Yunanistan, Türkiye’nin Libya ile yaptığı gibi Suriye’deki yeni yönetim ile de bir deniz yetki alanlarının belirlenmesi anlaşması yapmasından kaygı duyuyor. Böyle bir anlaşmanın AB üyesi ve Yunanistan'ın en yakın müttefiki Kıbrıs Cumhuriyeti'nin münhasır ekonomik bölgesini doğrudan etkileyeceği ve başta Güney Kıbrıs'ın enerji kaynakları olmak üzere Doğu Akdeniz'deki istikrarı bozacağı belirtiliyor. Bu durumda Türkiye’nin Mavi Vatan’ının sınırları daha da genişleyecek ve Kıbrıs’ı denizde kıpırdayamaz bir noktaya getirecek. Atina’nın kaygısı temel olarak bu.
Türkiye’nin egemen bir devlet olarak kendi yerli enerji kaynaklarını artırmak istemesi anlaşılabilir bir durum. Yunanistan’ın da egemen bir devlet olarak, üstelik denizci bir ülke olarak Akdeniz’deki hareket alanını maksimum konforda tutmaya çalışması anlaşılabilir. Ancak 20’nci yüzyılda yaşanan ve büyük acılarla hatırlanan savaş ve çatışmalar düşünüldüğünde, devletlerin egemenlik haklarını uluslararası hukuk çerçevesinde aramaları ve savunmaları, bütün insanlığın yararına olacaktır diye düşünüyorum. Bu düşünce elbette liberal ve barışçı bir anlayışı temsil ediyor. Lakin dünyada muhafazakar ve hatta faşizan bir yükseliş söz konusu. Bunun temel nedeni de küresel çapta etkisi güçlü bir biçimde süren ekonomik bunalım ve buna eşlik eden, temelde de bu ekonomik bunalımın yarattığı çatışmalardan kaynaklanan mülteci trafiği. Aslında ortada ideolojik bir çelişki var. Refah, işbirliğine ve birlikte yaşamaya itiyor toplumları; yokluk ise kendi kabuğuna çekilmeye ve çatışmaya. Aslında küresel çapta bu ikilemin gerçekliğini yaşıyoruz. Her ülkenin kaygılarını ve bu kaygılardan kaynaklı olarak attığı adımları bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Yunanistan kendi kaygılarını yaşıyor, Türkiye kendi kaygılarını. Anlaşılan o ki dünyayı hala paylaşamadık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.