Yerli otomobilden önce yerli gübre ve yem üretebilmeliyiz (📌Agroexpo İzmir)
📷Engin Tatlıbal |
Fransa'da başta başkent Paris ve çevresi olmak üzere birçok bölgede çiftçilerin traktörleri ile yaptıkları eylemler devam ediyor. Ucuz gıda ürünleri ithalatına karşı koruma, Fransız protestocuların eylemlerinin odağındaki talep. Romanya’da, Yunanistan’da ve Batı Avrupa bölgesinde de traktörler yolları işgal etti ve etmekte.
İlk başta Almanya’da binlerce çiftçi, hükümetin getirmek
istediği yeni yasayla “tarımsal dizel yakıta uygulanan vergi avantajının
kademeli olarak sona ermesini” protesto etmek için 15 Ocak’ta Berlin'de bir
eylem yaptı. Protestolar kıta geneline işte bu eylemden sonra yayıldı.
Peki Türkiye’de durum ne? Son yıllarda bahsedildiği gibi
Türkiye pek çok tarım ürününü ithal eder bir durumda mı?
2022’de Türkiye yaklaşık 23 milyar dolarlık tarım ithalatı
yapmış. İhracat ise yaklaşık 34 milyar dolar. Burada bir dış ticaret fazlası
var elbette, ancak şu çok net ki 34 milyar dolarlık tarım ihracatı Türkiye gibi
bir ülke için çok az olduğu gibi, 23 milyar dolarlık tarım ithalatı da yine,
Türkiye gibi bir ülke için oldukça fazla.
Geçtiğimiz hafta ziyaret ettiğim (ve yıllardır düzenli
olarak etmekte olduğum) Agroexpo İzmir Tarım ve Hayvancılık Fuarı’da konuştuğum
firma yetkililerinin birçoğunun düşüncesi aynı birkaç noktada buluşuyor:
• Türkiye’nin belirli bir mantığa dayanan bir tarım
politikası ve uygulama stratejisi yok, derhal oluşturulmalı
• Türkiye akaryakıt ile birlikte gübreyi ve hayvancılık
açısından yemi de büyük oranda ithal ediyor. Yerli gübre ve yem üretimi için
gerekli adımlar bir an önce atılmalı. Yerli otomobil yapmadan önce yerli gübre
ve yerli yem üretebilmemiz sanki daha önemli gibi.
• Tarımsal sanayi yeterli seviyede değil. Katma değerli
ürün çeşitliliği son dönemde artsa da istenen noktanın uzağında. Antalya’da
portakalı çiftçiden 2 liraya alıyorsunuz, kurutup kuru portakal şeklinde
sattığınızda fiyatı 50 katına, 100 katına çıkıyor. Bu türden ürün geliştirme
çalışmalarına yoğunlaşılmalı.
• Ve tabi iklim konusu... Bu kriz bugüne kadar
karşılaştıklarımızın hiçbirine benzemiyor. Beklenmedik iklim şartlarının
oluşması hasadı doğrudan etkiliyor. Bu da tabi ürün arzını sınırladığı için
fiyat istikrarsızlığına yol açıyor ve sonuç olarak da enflasyonu besliyor.
Akaryakıtı ve doğalgazı ithal eden bir ülke olarak
Türkiye’nin gönyede durabilmesi için ihracatın büyük önemi var. Ancak Avrupa
Birliği’nin yeni düzenlemeleri, ihracatı ciddi biçimde zorlaştıracak. Yeşil
Mutabakat çerçevesinde belirli bir karbon salınımının üzerinde denk düşen bir
karbon ayak iziniz vara korkunç gümrük vergileri sizi bekliyor olacak. Ayrıca
örneğin Türkiye’nin en önemli ihraç ürünlerinden sultaniye üzümü artık açık
alana sererek kurutamayacaksınız. AB açık alanda kurutulmuş üzümü veya domatesi
almayacak. Dolayısıyla çiftçinin kurutma makineleri alması gerekecek ve bu da
ciddi bir yatırım maliyeti anlamına geliyor.
Üstelik Türkiye’nin en önemli ihracat müşterisi olan Avrupa
Birliği’nin politik yapısı da değişiyor. Pek çok ülkede korumacı siyaset
izleyen sağ partiler iktidara geldi ve gelmekte. Avrupa’nın politik görünümüne
şöyle bir baktığımızda sağın ağırlığını net olarak görebiliyoruz. Rusya’da
Putin, Belarus’ta Lukaşenko ve Türkiye’de Erdoğan ve bunların temsil ettiği
yönetim biçimleri ise parti veya ideolojiden çok kişiye dayalı sistemler.
Ukrayna’da ise bir savaş kabinesi görev yapmakta. Bu manzara, üretimin
desteklenmesinin ne kadar kritik bir adım olacağını görmek için sanıyorum
yeterli.
Agoexpo fuarını uzun yıllardır takip eden bir gazeteci
olarak bu yılki kadar sönük bir ortama hiç tanık olmadığımı ifade etmeliyim.
Tarım ve gıda üretiminin ne kadar önemli ve stratejik olduğunu pandemi bize
göstermişken, durumun tam tersi şeklinde karşıma çıkmasını beklerdim.
Belli ki işler yolunda gitmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.