19 Şubat 2024

İklim Günlüğü

Yapay zeka çevreyi nasıl kirletebilir?


İklim ve çevre aktivistleri zaman içinde bir çelişkiye mi düştüler? Kömürle çalışan termik santralleri istemeyenler, rüzgar enerjisine geçilsin diyorlardı. Rüzgar enerjisine geçildi, şimdi benzer gruplar rüzgar santrallerini protesto ediyor. Aslında tam olarak böyle değil, ama biraz da böyle. Bu aralar ise data center’lar, yani veri merkezleri ve bunun yanında yapay zekanın gelişimi protesto ediliyor, çünkü giderek büyüyen, kocaman bir karbon ayak izine sahipler.

Öncelikle sorulması gereken soru şu; yapay zekadan korkmalı mıyız? Bu haliyle hayır, ama barındırdığı potansiyel düşünüldüğünde kesinlikle evet. “Benim şarja taktığım alet beni ele mi geçirecek” umursamazlığına prim vermemek gerekiyor, zira bizim şarja taktığımız cep telefonlarının bizi ele geçirmemiş olduğunu söyleyebilir miyiz?

Yapay zekadan ve bununla birlikte yeni nesil mikroçiplerden korkmamızı gerektiren başka bir unsur var: Karbon salınımı.

Bir anda bakıldığında bilgisayarlar ve onları çalıştıran çiplerin herhangi bir karbon bileşenli atık ürettiğini göremiyoruz; ancak bu bilgisayarlar, cep telefonları ve tabletler önümüze gelene dek, küresel iklim değişikliğini körükleyen ve gün be gün artan bir karbon salınımına yol açıyorlar. Yapay zekanın bireysel kullanımının yaygınlık kazanmasıyla bu salınım daha da artmaya başladı.

Dünya gazetesinde 13 Şubat günü yayınlanan haberde şöyle deniyor:

“Amherst Üniversitesi akademisyenlerinin araştırmasına göre yeni bir dil modeli çalışırken bir yapay zeka modelinin 320 ton karbondioksit salınımına neden olduğu, bu miktarın 5 otomobilin kullanım ömürleri boyunca saldıkları karbondioksite eşdeğer olduğu belirtildi. (...) GPT-3’ün eğitiminde ise bin 287 megavatsaat elektrik harcandığı ve bunun da 502 ton karbondioksit salınımına sebep olduğu vurgulandı...”

Financial Times’da geçtiğimiz hafta yayınlanan bir başka haberde ise koca koca internet sitelerinin barındığı hosting alanlarından Instagram’a yüklediğiniz küçük bir story’ye kadar büttün bilginin saklanmakta olduğu data merkezlerinin atmosferi ne denli hırpaladığından söz edildi. Şöyle dendi haberde:

“Data merkezleri 2022 yılında 460 TWh enerji harcadı. Bu rakam, dünya enerji tüketiminin yüzde 2’si. Data merkezlerinin toplan tüketiminin 2026 yılında 1000 TWh’e çıkması bekleniyor...”

Data center’ların giderek daha fazla enerji harcamaları ise en başta dile getirdiğim gibi yeni nesil mikroçiplerle ilgili. The Economist’te geçtiğimiz hafta yayınlanan bir makalede ise anlatılan şey şu:

“Çipler artık daha küçük ama daha güçlü. Küçücük bir çipe çok daha fazla transistör yerleştirilebiliyor. Böylece elektronlar çok daha hızlı hareket ediyor. Bu da daha fazla ısınma ve tabi daha fazla soğutma ihtiyacı anlamına geliyor. Google ve Microsoft’un sahibi olduğu veri merkezlerinde soğutma faaliyeti için toplan 32 milyar litre su kullanıldı. Bu rakam, 700 bin nüfuslu bir kentin yıllık su tüketimine eşit...”

İnternetsiz yaşayacak değiliz elbette. Ama internet bazlı tesis ve teknolojilerin karbon salınımları ve su tüketimleri konusunda bir şeyler yapılmalı ve esasen yapılıyor da. Örneğin Microsoft firması, veri merkezlerinin bir kısmını denizin altında konuşlandırmayı denedi ve ilk denemelerden aldığı başarılı sonuçların ardından özellikle denize yakın yerleşim birimleri çevresinde bunu yaygınlaştırma kararı aldı. Yüksek ısı üreten ve soğutma için büyük enerji harcayan veri merkezleri denizin altına alınınca soğutmak için harcanan enerjiden büyük oranda tasarruf edilebiliyor.

Yine de iklim aktivistleri önemli sanat eserlerine saldırmaktan geri durmuyorlar ve veri merkezleri başta olmak üzere pek çok konuyu hemen ve stratejisiz biçimde protesto ediyorlar. Esasen etmeleri de gerekiyor, çünkü iklim konusu çok kritik ve protesto kültürü bu süreçte çok önemli.

Ancak protesto ederken şu soruyu da galiba sormaları gerekiyor: İnternet olmasaydı, karbon salınımı yapıyor diye kızdığımız data center’lar olmasaydı, cep telefonlarımızdan bilgisayarlarımıza kadar hemen her yerde kullandığımız mikroçipler olmasaydı ne olacaktı? Bunların yokluğunda nasıl bir karbon salınımı yapıyor olacaktık? PDF ile, DOC ile görüntüleyebildiğimiz belgeleri her seferinde kağıda basmak gerekseydi kaç ağaç kesilecekti?

Biraz da bunu düşünmek gerek.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İklim Günlüğü

Karbon ayak izi nasıl aklanır? Elbette küresel iklim değişikliğinin birincil sebebi, yaklaşık iki yüz yıldır atmosfere saldığımız karbondiok...