2024: Süper Seçim Yılı
2024 yılında dünyada 60'tan fazla ülkede ulusal seçimler yapılacak.
Hani bilmem kaç yılda bir bütün gezegenler aynı hizaya gelir ya, onun gibi bir
şey... Bütün bu seçimlerde yaklaşık 2 milyar seçmenin, yani dünya nüfusunun
yaklaşık dörtte birinin sandık başına gitmesi bekleniyor. Yani bir başka
deyişle, dünya yeni yönetimini belirliyor. Ve bu seçmenlerin oyları, sadece
kendi ülkelerinin değil, dünyanın da kaderini belirleyecek nitelikte olacak.
Nasıl mı? Amerika Birleşik Devletleri mesela... Trump’ın veya Biden’ın yeniden
seçilmesinin sonuçları sadece Amerika’yı değil, dünyanın tamamını
ilgilendiriyor. Dolayısıyla Amerikalı bir seçmenin oyu sadece kendi ülkesinin
değil, dünyayı da etkileyecek niteliğe sahip. Peki Amerikalı seçmen işin bu
boyutunu ne kadar umursuyor? Çoğunluğu hiç umursamıyor tabi ki.
2024’te seçim yaşayacak ülkeler arasında Amerika Birleşik
Devletleri gibi, Meksika gibi, Hindistan gibi ve Endonezya gibi nüfusu oldukça yüksek
ülkeler var. 60’tan fazla ülke...
İşte bu çok acayip seçim trafiği nedeniyle Statista, bu yılı
“Süper Seçim Yılı” olarak nitelendirdi.
Ocak ayında ilk kritik seçim gerçekleşti. Çin’in mütemadi
ablukası altındaki Tayvan’daki Cumhurbaşkanlığı seçimini Lai Ching-te kazandı.
Uzun zamandır Tayvan başbakanı olan Lai’nin seçilmesi Batı için sıkıntı
yaratmıyor, çünkü kendisi, bir önceki başkan Tsai Ing-wen gibi Çin karşıtı bir politika
izliyor.
Yılsonuna doğru ise dünyanın tamamının yakından ilgilendiği
Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimleri yapılacak. Başlangıçta
dediğimiz gibi, Amerika’nın seçim sadece Amerikalıları değil, bütün dünyayı
ilgilendiriyor. Trump’ın seçilmesi pek çok kesim tarafından bir küresel
güvenlik meselesi olarak algılanıyor. Zira Trump Bey, “NATO’ya borcunu ödemeyen
ülkelere, Rusya’nın saldırmasını teşvik edeceğim” şeklinde, birçok açıklaması
gibi oldukça saçma bir açıklama yaptı. Ortalıkta bir “Trump geri görüyor”
algısı var, ama o kadar da kolay olmayacak bana sorarsanız. Zira Trump’ı önde
gösteren anketler olduğu gibi Biden’ı önde gösteren anketler de mevcut. Tek
mesele, Biden’ın dört yıl evvel “tek dönem için seçildim” demesine rağmen yeniden
aday olması. Orada işler bizdeki gibi değil, siyasetçi olarak bir şey
söylemişseniz, onu yapmanız bekleniyor. Yapmazsanız ciddi bir prestij kaybı
yaşıyorsunuz. Bizim kültürümüze çok yabancı şeyler, ama orada durum böyle...
İşgal altındaki Ukrayna’da da seçimlerin zamanı geldi.
İlginçtir ki işgal altında devlet başkanlığı seçimi yapılacak gibi görünüyor
ülkede; zira Devlet Başkanı Zelenskiy, Rusya’nın işgalinden bu yana sıkıyönetim
altında olan ülkesinde seçimlerin yapılmasının “kabul edilebilir” olduğunu
söyledi. Durum belirsiz ama şimdilik bir erteleme kararı yok seçimlere ilişkin
olarak Ukrayna’da.
Ayrıca bu yaz 27 Avrupa Birliği ülkesinin sakinleri de yeni
bir Avrupa Parlamentosu oluşturmak üzere uluslar üstü bir seçim için sandık başına
gidecek. Bunun yansıması önemli, zira Birlik çapında genel siyasi trendi de
gösterecek AP seçimleri.
Hindistan ilginç bir vaka. Nisan-Mayıs aylarında Hindistan’da
genel seçimler yapılacak. Hindistan söz konusu olduğunda öyle bir günde seçimi
yapayım, bir günde sayayım, sonucu ertesi gün açıklayayım gibi bir durum söz
konusu olamıyor. Zira Hindistan’da 900 milyon civarında seçmen var. Hindistan
nasıl bir ülke biliyor musunuz, Müslüman “azınlık” 170 milyon kişi! Günde 1
doların altında bir gelirle geçinen insanların sayısı 600-700 milyon civarında
(Daha ilginci, bu bilgiyi bana ilk kez bir röportajım sırasında Kemal Unakıtan
vermişti). 900 milyon seçmenin oy kullanması ve bu oyların sayılması da haliyle
birkaç aya yayılıyor. Hindistan’da bir sürpriz olmazsa 10 yıldır iktidarda olan
Narendra Modi’nin liderliğindeki Hindistan Halk Partisi’nin seçimleri kazanması
bekleniyor ki bu da kutuplaştırıcı sağ siyasetin devam etmesi demek olacak.
Büyüme rakamlarında Çin’i geride bırakan ülkede liberal bir yönetim, aslında
dünyanın geri kalanının işine geliyor ama dünyanın genelinde olduğu gibi
Hindistan’da da milliyetçi ve korumacı akımlar yükselmeye devam ediyor.
Zaten liberal kesimleri ilgilendiren en önemli konu da bu.
Kim bu liberal kesimler? Uluslararası ticaret yapan, uluslararası üretim yapan
küresel ekonominin paydaşları, politik ve kültürel anlamda daha özgürlükçü
kesimler. Sağın yükselişi, “önce can sonra canan” mantığıyla korumacı ekonomi
politikalarını öncüleyecek. Çin’in “ben düzelene kadar dünya da büyümesin”
diyerek sistemi kilitlemesi modelini, sağın kazandığı her ülke kendince
uygulamaya çalışacak. Korkulan da bu. Neden korkulduğunu şöyle anlatmaya
çalışayım; Amerika’nın 2023 yılındaki dış ticaret açığı 773 milyar dolar olarak
gerçekleşti. İthalatı fazla, ihracatı az olan ABD evet, tam 773 milyar dolar
dış ticaret açığı verdi. Türkiye 2023 yılında 255 milyar dolar ihracat yaptı.
Amerika’nın ithalat rakamından ihracat rakamını çıkarırsanız 773 milyar dolar
çıkıyor, böylesine dev bir ekonomiden söz ediyoruz. Ve dünya ekonomisini
besleyen en önemli kaynak da işte Amerika’nın verdiği bu 773 milyar dolarlık
dış ticaret açığı. Şimdi Trump kazanırsa ve “Vatandaş Amerikan malı kullan”
deyip ithalatı kısarsa, ABD’ye mal satarak döviz kazanan ülkeler bu durumdan
ciddi anlamda olumsuz etkilenecek. Bu şekilde korumacı tavra sahip sağ partiler
ne kadar fazla ülkede seçim kazanırsa küresel ekonomi de o kadar de-globalize
olacak. Durum bu.
Bir not daha: Statista’ya göre küresel çapta yapılacak
onlarca seçimin büyük bir bölümünde yanlış bilgi ve dezenformasyon riski söz
konusu. Bu durum, bu seneki Davos Dünya Ekonomik Forumu'nda da gündeme gelmişti
ve Davos’ta dezenformasyon, 2024’ün en önemli riskleri arasında sayılmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.