08 Mart 2024

İklim Günlüğü

Kısa süre içinde İsveç’e Akdeniz iklimi geliyor, çünkü iklim krizine depreme davrandığımız gibi davranıyoruz

 

“Konya’ya deniz getireceğim” diyen bir siyasetçi olduğu rivayet edilir. Kapitalizm ise “Baltık denizine Akdeniz iklimi getireceğini” vaat etmekte. Ve bu vaadini de gerçekleştirecekmiş gibi görünüyor. Nasıl mı?

Küresel iklim değişikliği süreci, biz onu yönetebilmek adına dişe dokunur pek bir şey yapmadığımız için doludizgin ilerliyor. Hele de bu yıl 60’ın üzerinde ülkede gerçekleşecek seçimlerin birçoğunu sağ-muhafazakar partilerin kazanmasının beklendiği de düşünüldüğünde, karamsar olmak için yeterince nedenimiz var.

Aslında burada hem fonetik hem de politik bir çelişki var. Muhafazakarların dünyayı muhafaza etmesi beklenirken, mesela Trump “Ne küresel ısınması, ben üşüyorum” gibi laflar ediyor. Onlar da biliyorlar yerkürenin ortalama sıcaklığının yükselmekte olduğunu, buzulların erimekte olduğunu. Ama buzullar eridikten sonra, o buzulların altındaki petrol ve doğalgaz rezervlerine kolaylıkla ulaşabileceklerini de biliyorlar ve bunu istiyorlar. O yüzden Trump “Ne küresel ısınması, ben üşüyorum” diyerek aklı olan herkesle dalga geçiyor.

Söz etmek istediğim şey, aslında küresel iklim değişikliğinin bilimsel olarak ilk emarelerinden birini oluşturan şey, “tropikal kuşağın genişlemesi”.

Tropikal kuşak şu... Ekvatorun yaklaşık 2600 km kuzeyinden Yengeç Dönencesi, yine yaklaşık 2600 km güneyinden Oğlak Dönencesi geçiyor. Güneşin ışınları, Kuzeyde Yengeç Dönencesinden güneyde Oğlak Dönencesine kadar uzanan yaklaşık 5200 km’lik bu bölgeyi yılın belli dönemlerinde 90 derecelik açıyla kesebiliyor. Ancak dönencelerin dışında kalan bölgeleri güneş ışınları hiçbir zaman dik kesmiyor. İki dönence arasındaki yaklaşık 5200 km genişliğinde uzanan bu kuşağa, tropikal kuşak deniyor. Bu kuşak, dünyanın en sıcak bölgesi.

Bir süredir tropikal kuşağın genişlemekte olduğunu biliyoruz. Buna Hadley Döngüsü adı veriliyor.

Yale Üniversitesi’nin bir yayınında olay basitçe tanımlanmış. Şöyle ki;

10 yıl kadar önce bilim insanları ilk kez tropikal kuşağın genişlemekte olduğunu fark ettiler. tropikal bölge kuzeye ve güneye doğru genişledikçe bölgeyi çevreleyen sınır, yani dönence çizgileri de kuzeye ve güneye genişliyor ve Akdeniz’i dahi içine alan bölgelere daha kuru bir iklim yapısını taşıyor. [Nicola Jones, Redrawing the Map: How the World’s Climate Zones Are Shifting, 2018, YaleEnvironment360 ]

İşte bu sebepten ve bunun gibi atmosferik sebeplerden ötürü her geçen yaz daha fazla yanıyoruz ve her geçen kış, bir öncekinden daha az üşüyoruz.

İşte bu yüzden yıllardır bilim insanları karbon salınımımızı azaltmamız gerektiğini, karbon ayak izimizi küçültmemiz gerektiğini haykırıp duruyorlar.

Şimdi, bu konu bizim deprem konusunda oldukça bilinçli bir toplum olmamıza çok benziyor. Bakın, 1999 depremi olduğunda ben daha 19 yaşındaydım. Liseyi bitirmiştim ve üniversiteye girmeye çalışıyordum. Ve 12 yıldır eğitim alıyor olmama rağmen hiçbir öğretmen bana Türkiye’de büyük depremler olabileceğini söylememişti. Hiçbir ders kitabında da böyle bir şey yazmıyordu. 15 bin kişinin ölmesiyle sonuçlanan Marmara Depremi olunca fark ettik bu durumu.

Biz vatandaş olarak fark ettik ama farkında olan ve bizi uyaranlar da vardı. Depremden sonra bu insanların varlığından haberdar olduk. O döneme kadar Cumhuriyet’in Bilim Teknik ekinde her hafta köşe yazan ama hiçbirimizin simasını bilmediğimiz Prof. Dr. Celal Şengör, ilk kez ekranlarda görünmeye başladı. Çok çarpıcı bir şey demişti o zaman Şengör:

“Deprem çok güzel bir doğa olayıdır.”

Bunun kaydına ulaşamadım, her şeyi bulabilmek mümkün olmuyor. Ama bu açıklamasını dinlediğimi ve etkilendiğimi çok net hatırlıyorum; “Deprem çok güzel bir doğa olayıdır.”

Kızmışlardı Şengör’e, çünkü 15 bin kişi ölmüştü deprem yüzünden.

“Sen nasıl böyle bir şey söylersin” diye tepki göstermişlerdi. Şengör de demişti ki;

“Söylerim. Çünkü ben bütün hayatımı deprem olgusunu incelemeye adadım. Türkiye’nin yıkıcı depremler üretebilecek fayların üzerinde olduğunu yıllardır söylüyoruz. Ama kimse bizi ciddiye almıyor. Bizi ciddiye alsaydınız gerekli önlemleri alırdınız ve bir kişi bile ölmezdi. 15 bin kişinin ölmesi sizin suçunuz, depremin değil.”

O zaman deprem uzmanlarını nasıl önemsemediysek ve 1999’daki ilk büyük ve yıkıcı depremden sonra da önemsememeye devam ettiysek, şimdi de iklim konusundaki uzmanları önemsemiyoruz. Olayın özü ve özeti aslında bu.

İklim krizi ile deprem arasında şöyle bir fark var; depremde ya bir anda, ya da birkaç saatlik bir süre içinde ölüp gidiyorsunuz. İklim krizi ise, eğer ciddi önlemler alınmazsa, yavaş ve uzun süreye yayılmış bir işkenceyle insanların hayatlarını kaybetmelerine yol açacak.

Önce sıcaklık ve nem artışıyla hayat kaliteniz olumsuz etkilenecek ki bu süreç zaten başladı.

Devamında, yeterince kar yağışı olmamasından ötürü su sıkıntısı ve baş gösterecek. İçme suyundaki arz sorununu maden suyu ile karşılamaya çalışacağız ki Avrupa bu yöntemi yıllardır kullanıyor.

Sulama suyundaki azalma ise tarımsal üretimi vuracak ve hatta vurmaya da başladı. Üretim ve hasat düşecek ki düşmeye başladı. Bunun sonucu olarak da gıda fiyatları artacak ki artmaya başladı.

En başta söz ettiğimiz süreç, yani tropik kuşağın genişlemesi devam ettikçe Akdeniz havzasında tropik iklim özellikleri görülecek. Akdeniz iklim özellikleri ise daha kuzeye kayacak. Bu kaç yılda olur bilmem, ama bugünkü Z kuşağının buna şahit olabileceğini söyleyen uzmanlar var.

Ben sizin yerinizde olsam, bugün soğuk ve yaşanmaz dediğimiz bölgelerde gayrimenkul yatırımı yapardım. Çünkü 20 yıl, 30 yıl içinde Baltık Denizi kıyılarındaki kasabalar ve şehirler Bodrum gibi, Çeşme gibi, Marmaris gibi olacak büyük ihtimalle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İklim Günlüğü

Karbon ayak izi nasıl aklanır? Elbette küresel iklim değişikliğinin birincil sebebi, yaklaşık iki yüz yıldır atmosfere saldığımız karbondiok...